Can, krautrock band

Can

Can: Almanya’dan Çıkan Müziğin Sınır Tanımaz Yüzü

Giriş

1970’lerin başlarında Almanya’da filizlenen krautrock akımının en yaratıcı ve deneysel gruplarından biri olan Can, sadece progresif müziğin değil, elektronik, post-punk ve deneysel rock’ın da köşe taşlarından biri haline gelmiştir. Caz, avant-garde, minimalizm ve doğaçlama tekniklerinin etkisiyle, müzik anlayışını geleneksel kalıplardan arındıran Can, özellikle stüdyo deneyleri, özgür yapısı ve yenilikçi yaklaşımıyla dikkat çeker. Grup, sıradan şarkı yapılarının çok ötesinde bir dünyaya davet sunar: özgür, sezgisel ve çoğu zaman mantığın sınırlarını zorlayan bir evren.


Kuruluş ve Kadro

Can, 1968 yılında Almanya’nın Köln kentinde kuruldu. Grubun kurucu üyeleri şu isimlerden oluşuyordu:

  • Holger Czukay – bas gitar, elektronikler
  • Irmin Schmidt – klavyeler
  • Michael Karoli – gitar
  • Jaki Liebezeit – davul
  • Malcolm Mooney / Damo Suzuki – vokal

Czukay ve Schmidt, klasik müzik eğitimi almış, Karlheinz Stockhausen gibi öncü avangart bestecilerle çalışmıştı. Bu da grubun yapısal olarak klasik rock gruplarından ne denli farklı olduğunu daha en baştan ortaya koyuyordu. Grubun müziğinde geleneksel armoni anlayışından uzaklaşılır, bunun yerine sesin doğal akışı, tekrarın hipnotik gücü ve anlık doğaçlamalar ön plana çıkar.


Müzikal Yapı ve Tarz

Can’ın müziğini sınırlı bir tür etiketiyle tanımlamak zordur. Krautrock denilse de bu tanım bile yeterli gelmeyebilir. Grup; psychedelia, caz, funk, minimalizm, dünya müziği ve elektronik müzik gibi sayısız etkiden beslenmiştir. Şarkı yapıları geleneksel verse-chorus biçiminden uzaktır. Uzun doğaçlamalar, loop benzeri riff’ler, deneysel ses kolajları ve yer yer ilkel vokallerle şekillenen yapılar grubu özgün kılar.

Jaki Liebezeit, “metronom adam” olarak tanınan davulcudur ve onun minimalist ve döngüsel çalımı, Can’ın karakteristik groove’unun temelini oluşturur. Holger Czukay’ın bas çizgileri ise hem armonik hem de ritmik anlamda yapının omurgasını belirler. Klavyeci Irmin Schmidt’in ambient etkili dokunuşları, müziğe derinlik katar.


Vokalistler: Malcolm Mooney ve Damo Suzuki

Can’ın kariyerinde iki önemli vokalist öne çıkar. İlki Amerikalı Malcolm Mooney, ikincisi Japon göçmen Damo Suzuki’dir. Mooney, ilk albümdeki agresif ve kaotik performansıyla dikkat çekerken, Damo Suzuki daha ruhani, içe dönük ve doğaçlama vokalleriyle grubun hipnotik yönünü zirveye taşımıştır.

Damo Suzuki’nin vokali çoğu zaman geleneksel anlamda “anlamlı sözlerden” ziyade içgüdüsel ses akışlarına dayanır. Bu, müziğin bütünselliğini daha çok duygusal düzlemde algılamaya imkân tanır.


Öne Çıkan Albümler

Monster Movie (1969)

Grubun ilk albümü olan “Monster Movie”, Malcolm Mooney’nin vokalleriyle çılgın, enerjik ve deneysel bir yapıya sahiptir. “Yoo Doo Right” adlı parça, 20 dakikayı aşan doğaçlama bir jam performansıdır.

Tago Mago (1971)

Bu albüm, grubun başyapıtlarından biri kabul edilir. Damo Suzuki’nin ilk albümüdür ve grup, psychedelic rock ile avant-garde deneyleri en uç noktada birleştirir. “Halleluhwah”, “Paperhouse” ve “Aumgn” gibi parçalar, uzun doğaçlamalar ve deneysel yapıların iç içe geçtiği bölümlerdir.

Tago Mago + can albu cover
Tago Mago

Ege Bamyası (1972)

En çok bilinen albümlerinden biridir. Funk, dub ve krautrock karışımı içeren bu yapım, Can’ın daha ulaşılabilir ve groove odaklı tarafını sergiler. “Vitamin C” ve “Spoon”, grubun en popüler parçaları arasında yer alır.

Future Days (1973)

Grubun ambient etkili en atmosferik albümüdür. Damo Suzuki’nin vokallerle adeta bir enstrümana dönüştüğü bu çalışma, dinleyiciyi adeta bir rüya âlemine taşır. “Bel Air” adlı parça, yaklaşık 20 dakikalık yapısıyla grubun zirve anlarından biridir.


Sonraki Dönem ve Dağılma

Damo Suzuki’nin 1973’te grubu terk etmesiyle birlikte Can’ın karakteri kısmen değişti. Grup, daha enstrümantal ve elektronik ağırlıklı bir döneme girdi. “Soon Over Babaluma” (1974), “Landed” (1975) ve “Flow Motion” (1976) gibi albümler bu dönemin örnekleridir. Her ne kadar bu yapıtlar yaratıcı olsa da Suzuki’li dönemin büyüsünü sürdüremediler.

1980’lere gelindiğinde grup dağılma sürecine girdi. Aralıklı olarak yeniden birleşmeler yaşansa da, Can esasen 1970’lerdeki altın döneminde müzik tarihine iz bıraktı.


Can’ın Müzikal Etkisi

Can, sadece krautrock sahnesi üzerinde değil, dünya müziği ve modern alternatif rock üzerinde de büyük etki yaratmıştır. Grubun hipnotik ritimleri, loop tabanlı yapısı ve doğaçlama tekniği, başta Radiohead, Talking Heads, Sonic Youth, The Fall, Public Image Ltd., Beck, LCD Soundsystem ve Thom Yorke gibi birçok isim üzerinde doğrudan ilham kaynağı olmuştur.

Ayrıca 1990’lar sonrası elektronik müzik, post-rock ve ambient türlerinin yükselişinde de Can’ın katkısı inkâr edilemez.


Stüdyo Deneyleri ve Yapım Süreci

Can, müzik kayıt sürecine de radikal bir yaklaşım getirmiştir. Köln’deki Inner Space Studio adlı kendi kayıt alanlarında müziklerini doğaçlama olarak kaydeder, daha sonra bu kayıtları montajlar, kesip biçer ve yeniden düzenlerlerdi. Bu anlamda grup, elektronik müzikteki sampling ve loop tekniklerinin erken bir öncüsüdür.


Sonuç

Can, sadece bir rock grubu değil; müziğin ifade biçimlerini kökten değiştiren, sezgisel yaratımı teşvik eden ve kalıplara meydan okuyan bir sanat hareketidir. Onların müziği; yapıdan çok his, anlatıdan çok sezgi ve gelenekten çok yenilik üzerine kuruludur. Progresif müzik, deneysel sanat ve elektronik dünyanın kesişim noktasında duran bu benzersiz grup, müziği evrimleştirme çabasının en çarpıcı örneklerinden biri olarak hatırlanmaya devam ediyor.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top